AKParti il başkanlarına Reis’in verdiği iki mesaj çok önemli. Birincisi, “Siz benim temsilcilerimsiniz. O iller size emanet.” İkincisi, “Bürokratik vesayete izin vermeyin.” İl başkanlarının halka hizmet konularında ayak sürüyen bürokratlara dair yaptıkları şikayet üzerine Reis’in verdiği bu cevaplar yeni dönemde AK Parti siyasetinin pratiğine dönüştürülürse çok şey değişir. Bir başka deyişle AK Parti halka hizmet noktasında anında çözüm üreterek halkın beğenisini tekrar kazanan güçlü bir partiye
AKParti il başkanlarına Reis’in verdiği iki mesaj çok önemli.
Birincisi, “Siz benim temsilcilerimsiniz. O iller size emanet.”
İkincisi, “Bürokratik vesayete izin vermeyin.”
İl başkanlarının halka hizmet konularında ayak sürüyen bürokratlara dair yaptıkları şikayet üzerine Reis’in verdiği bu cevaplar yeni dönemde AK Parti siyasetinin pratiğine dönüştürülürse çok şey değişir.
Bir başka deyişle AK Parti halka hizmet noktasında anında çözüm üreterek halkın beğenisini tekrar kazanan güçlü bir partiye dönüşür.
İl başkanlarımızın şikâyetleri yerindedir.
Ne yazık ki bürokratik oligarşi kılık değiştirerek devam ediyor.
Hatta bürokratik vesayet üzülerek belirtmek isterim ki kimi siyasal oligarkları da arkasına alarak daha katmerli bir biçimde devam ediyor.
Bu gerçeği görüp vesayetin her türünü aşacak bir devrimci bilinç uygulamaya geçirilmezse AK Parti statükonun partisi olarak sıradanlaşacaktır.
Reis’in “AK Parti sıradan bir parti değildir” hatırlatmasında bulunması da bu bağlamda herkesin kulağına küpe yapması gereken bir uyarıdır.
AK Parti’yi yalnızca kendisinden güç devşirilecek bir parti olarak görenler ne yazık ki AK Parti adına bir biçimde iktidarı ele geçirdikleri her yerde AK Parti’yi statükonun bir partisine, Reis’in deyişiyle, sıradan bir partiye dönüştürdüler.
Reis’in teşkilata ne kadar önem verdiği herkesçe bilinir. “Aslolan teşkilattır” sözü geçmiş dönemlerde Reis’e aittir. Son zamanlarda bu anlayış pratikte aşındırıldığı için büyük sıkıntılar yaşanıyor.
Teşkilat-temsil işi doğru bir anlayış zeminine oturtulmalıdır artık.
Reis’in iki şapkası var: Biri Cumhurbaşkanlığı, diğeri parti genel başkanlığı.
İl başkanları AK Parti Genel Başkanının illerdeki temsilcileridirler. Yani şahsıyla beraber partisinin…
İl başkanları kendilerini ilin valisi, valinin eşiti veya üstü gibi görürlerse işte orada ciddi bir kriz veya sapma ortaya çıkar.
Türkiye bir parti devleti değildir.
AK Parti devleti yöneten bir partidir ama devletin partisi değildir, milletin partisidir.
İl veya ilçe başkanları milletin devlet nezdindeki işlerinin görülmesi veya sorunlarının çözülmesi ve/ya da haklı taleplerinin karşılanmasında siyasi köprü işlevi görürler. Böylece hem milletin ihtiyaç duyduğu hizmetleri sağlarlar hem de buna öncülük eden partilerinin milletle bütünleşmesini sağlarlar. Tabir-i diğerle, partilerini millet nezdinde kabule ve takdire şayan bir partiye dönüştürerek iktidarlarının sandıkta devamına zemin hazırlarlar.
İl başkanlarının bu gücü elde edebilmeleri için iki vasfa sahip olmaları şart: Milletin adamı olmaları ve milletle devlet arasındaki köprüyü doğru ve süratli bir biçimde sağlama rolünü başarıyla yapabilecek kabiliyete sahip olmaları.
İl başkanları üzerinde yerel siyasi aktörlerin -milletvekilleri ve belediye başkanları gibi- vesayeti olursa teşkilat milletin kendisinden beklediği hizmeti yapmaktan ve kendi rolünü oynamaktan uzaklaşır.
İlin milletvekillerinin veya varsa belediye başkanlarının güdümünde hareket eden bir il başkanı ne yazık ki kendisinden beklenen gücü gösteremediği gibi milletin kabulüne Mazhar olabilecek siyasetler de geliştiremiyor.
O yüzden teşkilat başkanlarının belirlenmesi sisteminde değişiklik şart. “Küçük olsun benim olsun!” anlayışıyla yapılan atamalar veya o ilin kudretli vekilinin veya belediye başkanının ısrarıyla yapılan atamalar teşkilatı onun-bunun emrindeki güçsüz aparatlara dönüştürüyor.
Artık bu gerçeğin görülmesi ve bu sorunun çözülmesi için yeniden yapılanma şart.
Sahada gördüm.
Henüz seçim sürecinde bir büyükşehrin belediye başkan adayı sadece teşkilat başkanını değil ilin milletvekillerini de devre dışı bırakarak tek adam gibi hareket edebildi. Kendini herkesin üstünde ve herkesi de kendi emrinde gören bir kibir abidesi olarak kırıp döktü. Henüz seçilmemişken bunu yapan biri seçildikten sonra ne yapmaz ki! Varın siz düşünün gayrı.
O yüzden ilin milletvekillerinin de belediye başkanlarının da teşkilatın emrinde olduklarını unutmayan o eski teşkilat modelimize dönmemiz şart.
Tabii bu modele dönerken teşkilat başkanlarımızın da kendini herkesin üstünde gören kibir abidelerine dönüşmemelerini sağlamak gerekiyor.
İstişareyi ve birlikte hareket etmeyi dava bilinciyle gerekli gören bir anlayış yerine milletvekilini ve belediye başkanını kendi emrindeki bir aparat olarak gören bir teşkilat anlayışı da başka bir krizi ve sapmayı beraberinde getirir.
Teşkilat başkanları dava şuuruyla herkesi istişareyle idare etmesini bilen, milletvekilini sahada başarıyla çalıştırırken onun diğer işlerine müdahale etmeyen, belediyeleri de belediye başkanıymış gibi yönetmeye kalkışmayan bir konumda durmasını bilmelidirler. Aksi takdirde Reis’in ildeki ve ilçedeki temsilcisi benim diyerek herkesi önemsizleştiren ve kendini de kral gibi addeden bir anlayış AK Parti’nin kurucu ruhuna aykırılık teşkil ettiği gibi siyasi çatışmaları da derinleştirmekten öte bir sonuç doğurmaz.
Elbette aslolan teşkilattır. Ama bu il başkanının şahsında toplanmış tek adam rejimliği değildir. İstişareye ve birlikte hareket etmeye odaklanmış bir dava yürüyüşüdür AK Parti yöneticiliği ve yönetimi.
Bu anlayış ve pratiğin dışına çıkanlar bileceklerdir ki anında görevden el çektirilirler.
Kontrolsüz güç veya gücün tek elde temerküzü AK Parti’nin ilkelerine ters olduğu gibi AK Parti’yi son kertede milletten kopartan tehlikeli bir sonuca sürüklenmesine sebebiyet verir.
Bürokrasi sil baştan kurucu ruha ve misyona uygun bir biçimde yeniden yapılandırılmalıdır.
Güçlü bir siyasi aktörün adamı olarak onun tarafından atanan biri ne yazık ki kendini teşkilatın üstünde görebiliyor.
Teşkilattan gelen talepleri kulak arkası edebiliyor.
Çünkü biliyor ki teşkilat başkanı kendisine laf edemez veya kendisini yerinden yurdundan edemez.
Arkasını dayadığı o güçlü siyasi aktör dolayısıyla sadece onu memnun etmeye çalışan bürokratların sayısı azımsanmayacak kadar fazla.
Sahada bizzat gördüm, biliyorum.
Seçim çalışmaları için bulunduğum bir ilçede belediye başkan adayı olarak gösterilmediği için ihanet eden biri teşkilatın ve ilin milletvekillerine rağmen tekrar il müdürlüğüne birisinin ısrarıyla atandı.
Şimdi o il müdürü kendisini teşkilattan büyük görmez mi?
Bürokratik vesayet maalesef böyle oluşuyor.
Büyük bir sıkıntı.
Bürokratlar gücünü siyasi oligarklardan almazsa asla bir vesayet sisteminin parçası olamazlar.
O yüzden bürokratik vesayete izin verilmemesi emri ne kadar büyük önem arz ediyorsa bürokrasi-siyaset ilişkisinin yeniden tanzimi de bir o kadar önem arz ediyor.
Teşkilat-temsil, bürokrasi-siyaset denklemi şayet sözünü ettiğim anlayış temelinde yeniden yapılandırılırsa AK Parti milletin kendisinden asla vazgeçmek istemediği en güçlü partiye tekrar dönüşür.
Tabii kendini seçkin gören kibir budalalarından, AK Parti’nin kurucu ruhuna, misyonuna ve Reis’in duyarlılığına ters oldukları halde temsil makamlarında oturtulanlardan arınma ameliyesini de gerekli bir şart olarak buna eklemeliyim.